Ölülere,
toprağın insanları ve Demeter'in halkı adı verilir. Aynı şekilde
ölülerle ilgili görülen yılan, hem bereket sembolü hem de ölülerin bir
simgesi ve somutlaşmasıydı. Hellenler öncesinde ölüleri yatıştırmak
için onlara insan kurban edildiği de olmuştur. Klasik devirde ise
ölülere karşı ikili bir tavır takınılmıştır. Birincisi, ata ruhlarına
dindarca bir saygı, ikincisi, her çeşit hastalık ve afetin taşıyıcısı
olarak hortlaklardan korkmak. İbadetlerin
özellikle mezarlar etrafında yoğunlaşması Yunan dininin en önemli ve
belirleyici özelliğidir. "Birer anıt haline gelen mezarlar, hazineler
ve her çeşit ev eşyasını içermektedir. Mezarlara kurbanlar sunulur,
ölülerin mezarlarında ikamet ettiklerine, gölgelerinin de Hades
ülkesine gittiğine inanılırdı. Bu ülke bir ceza ve ödül ülkesi olmayıp,
bu hayatın sadece hayalet biçiminde devamıdır." Yunanlılarda
ölülerin ruhları yılan, kuş ve özellikle kelebek biçiminde
betimlenirdi. Nitekim Yunancadaki psykhe sözcüğü hem kelebek, hem ruh
anlamındadır. Yunanlılar
ölümden sonraki yaşam hakkında birbirine karşıt düşüncelere sahip
olmuşlar ve bunları bağdaştırmak için hiç uğraşmamışlardır. Ölüler
yerin altında yaşamayı sürdürürler, onların torunları ve çocukları da
kutsal armağanlar sunarak bu yaşamı hoş bir hale getirmeye
çalışırlardı. Tanagralı sanatçılar, yaptıkları ve sundukları küçük
heykellerle ölüleri mutlu etmeye çalışırlardı. Ancak ölüme karşı bu
bakış açısı ölenin peşinden yas tutulmayacağı anlamına gelmezdi. "İlk
çağda, Yunanistan'da cenaze başında veya gömülme törenlerinde ağlamayı
meslek edinmiş kadınlar vardı. Sözde derin acı duyuyormuş gibi yaparak,
elleriyle üstlerini, başlarını yırtarak bu ağlayıcılar bir ağızdan yas
ilahileri söylerlerdi."
-------------
|